|
|
|
|
|
Şekil
1 |
Şekil
4 |
Şekil
5 |
Şekil
6 |
|
|
|
|
Şekil
7 |
Şekil
8 |
Şekil
9 |
Şekil
10 |
|
|
|
|
|
|
Şekil
11 |
Şekil
12 |
Şekil
13 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KENTSEL YÜZEY ARAŞTIRMASI
Giriş
2001 yılı arazi çalışmaları, zeminin yeterince nemli olduğu ilkbahar
aylarında direnç yüzey araştırması yürütülen kısa bir çalışma dönemi,
jeofiziksel yüzey araştırması ile daha önceki yıllarda elde edilen malzemeyle
ilgili araştırmaların tamamlandığı yaz aylarında altı haftalık bir dönem
ile Eylül ayında yapılan bir ek jeomanyetik yüzey araştırması ve keramik
restorasyonu döneminden oluşan üç kısım halinde gerçekleştirilmiştir.
2001 yılının yenilikleri arasında, 1927 yılında şehir surlarının ilk
haritasını F. H. Blackburn ile birlikte hazırlayan Hans Henning von
der Osten'in kardeşinin torunu olan Harald von der Osten-Woldenburg
(Şekil 1)
tarafından farklı yöntemlerle yürütülen jeofiziksel deneyler özel önem
taşımaktadır. Şekil 4'deki
sit alanı haritasında jeofiziki yüzey araştırması tamamlanmış alanlar
gösterilmektedir.
Jeofiziksel yüzey araştırmasında kullanılan 20 metrelik
gridin oluşturulmasında kullanılan elektronik teodolit şekil 5'te
görünmektedir. Güneydoğuya bakan resmin solunda şehir surlarının kuzeydoğu
bölümü ile sağında Kale görülmektedir. Her 20 metrede bir zemine ahşap
kazıklar çakılmaktadır (Şekil 6).
Kazıkların yeri beyaz kireçle işaretlenmekte, böylece çobanlar çay yapmak
için kazıkları yaksalar bile yerleri kaybolmamaktadır. Teodoliti kullanan
ve prizmayı taşıyan ekip üyeleri arasındaki ile-tişim el telsizleriyle
sağlanmaktadır. Çalışmalara köyden katılan
adamlarımızdan bir kısmı (Şekil 7),
toplanan verilerin kalitesinde kayba yol açmadan en dik yamaçlarda bile
gradyometre ile yüzey araştırması yapacak kadar ustalaşmıştır.
Uzaktan Algılama Yöntemleri
Harald von der Osten-Woldenburg, bir Geonics EM 38 aletinden yararlanarak
elektromanyetik indüksiyon yöntemiyle yürüttüğü deneylerle, Kerkenes
Projesi'nin arkeolojide yeni jeofiziksel yöntemlerin denenmesi ve uygulanması
konusundaki iddia ve yaklaşımını bu yıl da sürdürmesini sağlamıştır
(Şekil 1).
Elde edilen Kerkenes jeomanyetik görüntülerinin yüksek kalitesi, bu
yöntemin kontrolü için doğrudan kullanılmalarına imkan verecek niteliktedir.
Bu ilk sonuçlar son derece umut verici olmakla birlikte, aletin yalnızca
uygulayıcının sabit fakat yüksek bir hızda, bazen geriye doğru koşarak,
tökezlemeden ve aleti çarpmadan hareket etmesine imkan verecek zeminlerde
kullanılabilir olması araştırma alanlarını sınırlamaktadır. Elde edilen
ilk sonuçlar (Şekil 9b
ve 10a),
jeomanyetik ve direnç görüntüleri (Şekil 9a,
10b ve
10c) kadar
açık ve anlaşılır olmamakla birlikte, bir ilk deneme için fazlasıyla
etkileyicidir. Arkeolojiye uygun olarak, yüksek yoğunlukta örnekleme
staratejileri ile hızlı yüzey araştırmasına izin veren yeni bir aletin
tasarlanması ile birlikte kullanılan yazılımlarda yapılacak düzenlemeler,
gelecekte bu yöntemin daha geniş bir uygulama alanı bulmasını sağlayacaktır.
Kerkenes'deki şehrin tamamını kapsayan ve Geoscan fluxgate gradyometreleri
kullanılarak yürütülen jeomanyetik yüzey araştırmasının önümüzdeki yıl
sonuçlandırılması planlanmaktadır (Şekil 4).
Bu çalışma tamamlandığında, manyetometre cihazları yaklaşık 2,5 km2
büyüklüğündeki arazinin tamamı üzerinde hemen hemen 36.000.000 adım
gezdirilmiş olacaktır. İki boyutlu manyetik görüntülerin, Küresel Konumlandırma
Sistemi (Global Positioning System - GPS) ile yürütülen ve 2000 yılında
başarılı bir biçimde tamamlanan yüzey araştırmasının üç boyutlu sonuçları
ile çakıştırılması, gelişmiş bilgisayar yazılımları üzerinde simülasyonlar
yaratılmasına ve kentsel çevrenin analizine imkan sağlamaktadır (Şekil
12).
Sanal gerçeklik niteliği taşıyan projeler geliştirilmektedir. ArcView
yazılımı Proje'nin temel platformu haline gelmiştir. ArcNews dergisinin
Haziran sayısında yeralan bir makale, Kerkenes Projesi araştırma tasarımının
temel yönlerini GIS (Coğrafi Bilgilendirme Sistemleri) kullanıcılarından
oluşan yeni bir izleyiciler topluluğuna sunmaktadır.
İlkbaharda yürütülen kısa bir arazi çalışması dönemi ve yaz döneminin
başında Kerkenes toprakları bir kaç dakikada en sert çelikten yapılmış
probları bile kıracak kadar sertleşmeden yapılan denemeler, taş döküntülerinin
az olduğu ya da hiç bulunmadığı özel olarak seçilmiş alanlarda elektrik
direnci yöntemiyle (Şekil 8)
yürütülen yüzey araştırmalarının mükemmel sonuçlar verebileceğini göstermiştir
(Şekil 10c).
Bazı alanlarda dirençle elde edilen görüntüler, manyetik görüntülerle
karşılaştırıldığında belirli yapıları daha detaylı olarak göstermektedir.
Bu durum özellikle daha yoğun alanlar için geçerli görünmektedir.
Şekil 9
da şehrin kuzey ucunda yer alan 40x40m boyutlarındaki bir yapı adası
görülmektedir ve burası farklı jeofiziksel yöntemlerle yapılacak deneyler
için uygun görülmüştür. Fakat Haziran ayında zemin, elektrik direnç
yüzey araştırmasında gerekli olan çelik probların girmesine imkan vermeyecek
kadar sertleşmiştir. Hem gradyometre (a), hem de elektromanyetik indüksiyon
(b) yöntemleriyle yapılan yüzey araştırmalarında solda büyük bir salon
ve buna ait ön oda ile sağda dört hücreden oluşan bir oda dizisi görünmektedir.
Gradyometre sonuçları salon ile ön oda arasındaki kapının iki yanındaki
dikmeleri gösterirken, uygulanan yöntemlerden hiç biri üstyapıyı taşımak
için gerekli olan ahşap dikmelere ait taş ayakların yerlerini göstermekte
başarılı olamamıştır.
Şekil 10'da
üç jeofiziksel yüzey araştırma yönteminden her biri, farklı kalıntıları
ortaya çıkaran görüntüleri görülmektedir. Araştırılan bir hektarlık
(100x100m) alanın yeri, Şekil
4'te gösterilmiştir. Kerkenes'de ilk defa yüksek yoğunlukta
bir örnekleme stratejisi ile uygulanan elektromanyetik indüksiyon yöntemi
(Şekil 10a),
diğer iki görüntüde de izlenebilen kalıntıların hemen hepsini göstermektedir.
Bu deneyin sonuçlarından yararlanılarak, hem kullanılan ekipman hem
de verilerin değerlendirildiği yazılım geliştirilmektedir. Bir fluxgate
gradyometresi (Şekil 10b)ile
yürütülen jeomanyetik yüzey araştırması pek çok yapıyı yeterli detayda
göstermektedir. Bazı örneklerde (örneğin, Şekil 10c'de
görülmeyen 740/1720 kodlu karede olduğu gibi) yanmış kapı yan dikmelerinin
yerleri bile izlenebilmektedir. Bu görüntüler, farklı düzeylerdeki yangın
izleri ve farklı yapı malzemelerinin manyetik niteliklerinden henüz
tam olarak anlaşılamayan biçimlerde etkilenmektedir. Özellikle anakayanın
yüzeye yakın olduğu yerlerde, jeolojik ve jeomorfolojik altyapı da verileri
etkilemektedir. Fakat aynı verilerin farklı parametrelerle değerlendirilmesiyle,
tek bir görüntüde elde edilmesi mümkün olmayan daha detaylı sonuçlar
elde edilebilmektedir. Elektrik direnç yöntemiyle (Şekil 10c)
yapılan yüzey araştırmasında, uygun ortam koşulları sağlandığı takdirde
detayların açıkça vurgulandığı görüntüler elde etmek mümkün olmaktadır.
Gradyometre görüntülerinin aksine manyetik niteliklerde ısıya bağlı
olarak meydana gelen değişimlerin etkisi izlenmemekle birlikte, kerpiç
ve diğer malzemelerde ısıya bağlı olarak gelişen değişimler kendilerini
göstermektedir. Görüntülerin arka planında ise hidrolojinin etkisi büyüktür;
örneğin bir dere yatağı geniş beyaz bir hat biçiminde ortaya çıkabilmektedir.
Şekle çapraz olarak izlenen paralel beyaz çizgiler ise, bir traktör
yoluna işaret etmektedir.
Şekil 11'de
şehrin merkezi kısmında yer alan on iki hektarlık (300x400m) bir alanda
(bkz. Şekil 4)
gradyometre ile yürütülen yüzey araştırması, genel bir görünüm sunarken
aynı zamanda toprak altı kalıntılarının genel bir görünümü ile birlikte
detaylarını da ortaya çıkaran sonuçlarını göstermektedir. Burada sunulan
görüntüde, tek düzeyli bir veri değerlendirme yöntemiyle 2001 yılında
elde edilen veriler daha önceki yıllara ait verilerle bir araya getirilmiştir
Kent Altyapısının Nitelikleri
Rapordaki yer kısıtlaması, bu konuda ancak kısaca bilgi verilmesine
ve daha önemli olduğu düşünülen gelişmelerin seçici biçimde sunulmasına
imkan vermektedir. Şehrin merkezi kısmından on iki hektarlık (300x400m)
bir alandaki toprak altı kalıntılarının izlendiği tek bir görüntü (Şekil
11), çalışmaların
sürdürüldüğü çok daha geniş alanda (Şekil 4)
rastlanan çeşitliliği ve verilerin değerlendirilmesiyle elde edilen
sonuçları örneklemek amacıyla kullanılacaktır. Kenti oluşturan yapı
adaları ve bunları ayıran sokaklar, dik açılı olarak öngörülen planlamada
topografyanın gerektirdiği biçimde meydana gelen kaymaları ve şekil
bozukluklarını kabul edebilecek esneklikte bir kavramsal modele göre
yerleştirilmiştir. Eğer yatay stratigrafi konusundaki yorumumuz doğruysa,
ilk planlama sırasında duvarla çevrili yapı adaları içinde yeralmayan
alanlar, göreli olarak gelişigüzel diye nitelendirilebilecek yapılarla
yavaş yavaş dolmuştur. Şekil
11'de orta kısmın solunda görülen ve 1995 yılında ortaya çıkarılan
büyük yapı adası, artık daha geniş kentsel çerçevesi içinde izlenebilmektedir.
Yine aynı şeklin sağ üst kısmında, güneybatı köşesi topografik eğrilere
uygun olarak menderesler çizen bir sokak ile tanımlanan düzensiz biçimli
başka bir yapı adası görülmektedir. Bu yapı adası içerisinde, ilk bakışta
olağanüstü detayda belgelendiği anlaşılmakla birlikte bir takım yorum
sorunları ortaya koyan farklı yapı tipleri bulunmaktadır. Bu yapı adasındaki
en baskın öge, alanın yaklaşık üçte birini kapsayan güneydoğu bölümünü
geriye kalan daha geniş kısımdan bir çift güçlü sinyalle ayıran büyük
dikdörtgen biçiminde bir mekandır. Bu ögenin şehrin önemli mimari özelliklerinden
birisi olan ve dikmeli oda olarak tanımlanan yapı tipinin başka bir
örneği oluşturması ve izlenen iki yüksek sinyal noktasının, Kerkenes'de
başka örneklerde de izlendiği üzere, çift kanatlı kapının iki yanındaki
ahşap dikmelerin yanması sonucu ortaya çıkmış olması mümkündür. Direnç
yöntemiyle yapılacak yüzey araştırması, bu yorumu kanıtlayabilecek taş
dikme ayaklarının varlığını gösterebilir. Bu varsayılan dikmeli odanın
üst sağ kısmında dikdörtgen odalardan oluşan birbirine paralel iki mekan
sırası bulunmaktadır. Yaklaşık büyüklükleri 6x4m olan bu iki sıra odanın
arasında bir koridor bulunduğu anlaşılmaktadır. Sol tarafta yeralan
daha az tanımlı yapı da benzer bir biçime sahip olabilir. Fakat tek
bir yapı adası ya da yapı grubu içerisinde, depolama amacıyla kullanıldığı
düşünülen, bu kadar çok sayıda hücreye rastlanması olağan değildir.
Tek sıra halinde hücrelere daha sık rastlanmaktadır; bu tipin örnekleri
görüntünün orta kısmında ve sol taraftaki yapı adası içerisinde izlenebilir.
Varlığı açıkça görülen başka bir yapı tipi ise, şehirde sık rastlanan
iki odalı yapılardır. Bunlardan sol taraftaki yapı adası içerisinde
bulunan iki odalı yapı 1996 yılında kısmen kazılmıştır.
Özel önem taşıyan bir başka gelişme ise, megaron olabileceği düşünülen
iki yapının tanımlanması olmuştur. (Şekil 10,
özellikle bkz. 10c'nin alt sol kısmı). Megaron, Batı Anadolu'da yer
alan Frigya ile kesin kültürel ilişkisi bulunduğu kabul edilen ve kırma
bir çatı, açık bir ön teras ve merkezi bir ocak elemanı ile tanımlanan
bir yapı tipidir. Şekil 10'da
görülen ve özgün yapı adaları dışında kaldıkları anlaşılan iki yapı,
yaklaşık 10x12m büyüklüğünde geniş binalardır. Bu megaronların varlığı,
şehrin M. Ö. 547 yılında yokoluşu öncesine tarihlenen gelişim ve büyüme
süreci içerisinde meydana gelen Anadolulaşma konusunda kanıt oluşturabilir.
Şehrin yine orta kısımlarında bulunan fakat yer darlığı nedeniyle burada
gösterilemeyen başka bir alanda yürütülen manyetik yüzey araştırmaları,
kamuya ait olduğu açıkça anlaşılan geniş bir açık alanın tanımlanmasını
sağlamıştır. Bu ögenin olası işlevlerinden biri açık pazar olarak kullanılması
olabilir; şehir surları içerisinde bu amaçla kullanılmış olabilecek
başka bir alana rastlanmamıştır. Şehrin en büyük yapay su rezervuarı
olan Büyük Göl'ün kuzeydoğusunda bulunan bu düzlenmiş geniş alan, sitin
merkezi kısmında korunaklı bir noktada yer almaktadır. Anacaddelerin
bir kaçı, özel bir nedenle yapılaşmamış olan bu alana teğet geçmektedir.
Eylül ayında tamamen kuruduğu dönemde elde edilen Büyük Göl'e ait yeni
görüntüler, rezervuarın kenarlarında oluşan yapay kıyılarda kalın taş
duvarların bulunduğunu göstermiştir. Şehrin yüksek güney sırtlarında
yeralan ve yine tamamen kuruduğu dönemde yüzey araştırması yapılan Sülüklü
Göl'ün aksine Büyük Göl'ün tabanında nitelikli işçilikle yapılmış bir
taş kaplama bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bütünsel olarak planlanmış
bir kentsel su yönetim sisteminin parçası olan ve şehrin farklı yerlerinde
bulunan bu havuz ve rezervuarlar belki de farklı kent sakini sınıflarına
hizmet veriyorlar ve/veya farklı işlevlerle kullanılıyorlardı.
Şehrin yüksek güney sırtları ile aşağı kısımları arasında kalan merkezi
konumdaki dik yamaçlarda yine 2001 yılında yürütülen jeomanyetik araştırmalar
sonucu elde edilen fakat burada sunulamayan görüntüler, birbirine bağlanan
ve daha doğuda araç geçişine müsade edebilmek için küçük bir akarsuyun
etrafını keskin bir virajla dönen iki cadde ile daha yukarıdaki arazi
eğrilerine uygun olarak yerleştirilmiş hilal biçimli küçük yapı adalarını
ortaya çıkarmıştır. Batıda yeralan küçük akarsuyun baş kısmı üzerinde
ve tamamen kuzeye bakan yamaçlarda, beklendiği gibi yapılaşmaya ratlanmamıştır.
Tüm yerleşim alanı içinde boş kalan tek bölge olan bu kısım, kanıtlanması
güç olsa da, en yakın kapıya bile uzak ve dondurucu rüzgarların etkisine
tamamen açık olması nedeniyle kentsel emlak rantları açısından en değersiz
alanı oluşturmuş olmalıdır.
Arazi sonrası çalışmaları kapsamında, GIS (Coğrafi Bilgilendirme Sistemleri
- Geographical Information Systems) kullanılarak yapılan çalışmalar,
kısa bir süre önce Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Arkeometri Anabilim Dalı'nda lisans üstü çalışmalarını tamamlayan Nahide
Aydın tarafından yürütülmektedir. Yine araştırma ekibimizin değerli
üyelerinden Scott Branting ise, Kerkenes'de kentsel ulaşım modelleri
ve GIS uygulamaları konusunda bir doktora tezi hazırlamak üzere Amerika
Birleşik Devletleri'ndeki Buffalo Üniversitesi'ne başvurma aşamasındadır.
|
|