KAZI ÇALIŞMALARI
2002
Araştırma Sezonu Kazı Çalışmaları
2002 araştırma sezonu kazıları iki önemli noktada, Saray Yapı Grubu
ve Kapadokya Kapısı’nda yürütülen çalışmaların sürdürülmesinde yoğunlaşmıştır
(Şekil 27).
Saray Yapı Grubu
David Stronach ile asistanı Isabelle Ruben’in Saray Yapı Grubu’nda
gerçekleştirdiği geniş kapsamlı kazı çalışmalarının üç temel sonucu
aşağıda sunulmuştur. İlk olarak, yapı grubuna girişi sağlayan anıtsal
kapının yeri kesin olarak belirlenmiş ve bu kapıya uzanan taş döşeli
büyük bir alanın üzeri temizlenmiştir. İkinci olarak, 2000 yılında
kısmen incelenen, bir dikmeli salon ile giriş odasından oluşan ve
belki de bir ‘Kabul Salonu’ olan geniş iki-odalı yapıda araştırmalara
devam edilmiştir. Son olarak, ‘Kabul Salonu’nun kuzeyinde, ancak yapı
grubunun farklı bir bölümünde inşa edilmiş olan ve ‘Kesme Taş Yapı’
olarak adlandırılan başka bir geniş merkezi girişli iki-odalı yapı
kazılmıştır.
Taş
Döşeme ve Anıtsal Kapı
Anıtsal kapının kuzey tarafına birleşen büyük kulenin güney duvarının
bir bölümü ile güneydoğu köşesi kazılarak ortaya çıkarılmıştır (Şekil
1,
28,
29,
30
ve 31).
Bu köşe iri granit kesme taş bloklardan inşa edilmiş olup, taş sıralarının
arasında yatay kare kesitli ahşap hatıllar yer almaktadır; üstte harpuşta
olarak iri işlenmiş kumtaşı bloklarından tek bir sıra bulunmaktadır.
Taş döküntüleri arasında büyük kömürleşmiş ahşap parçalarına rastlanmıştır.
Bu kadar büyük miktarda ahşap kullanılması etkileyici olmakla birlikte,
şehrin yok edilişi sırasında yanan ahşap hatılların ürettiği ısı granit
duvar dokusuna büyük hasar vermiştir. Ayrıca hatıllar yandığında duvar
içinde kalan boşluklar, duvar yüzünün üst kısımlarının kendiliğinden
çökmesine neden olmuş ya da bilinçli olarak yok edilmesini kolaylaştırmıştır.
Elde edilen kumtaşı bir dikme kaidesine ait parçalar, etkileyici anıtsal
bir kapının varlığına işaret etmektedir. Anıtsal kapı, özgün tasarımda
yapılan önemli ve geniş kapsamlı bir tadilat çalışması sırasında inşa
edilmiş olmalıdır; büyük ihtimalle yine aynı düzenleme sırasında yapı
grubunun doğu ucundaki taş kaplı eğimli yüzey (glacis) kesilmiş ve
Yapı B’ye ait teraslar eklenmiştir. Yapı B kısmen, tahkim edilmiş
diğer yapının (Yapı A) özgün taş kaplı girişinin üzerine inşa edilmiştir.
Yapı kronolojisini daha iyi anlamak için kazıların sürdürülmesi gerekli
olmakla birlikte, anıtsal kapının kısmen taş döşeme üzerine inşa edildiğini
gösteren yeterli bulgu elde edilmiştir.
Yapı
B’nin inşasından önce taş döşeli alanın en az bir kez genişletilmiş
olduğu anlaşılmaktadır. Alanın özgün güneydoğu sınırı, bir sıra iri
taş ile tanımlanmaktadır. Güneydoğuda yapılan ek döşeme ise daha dikkatsiz
bir işçilikle yerleştirilmiş gibi görünen nispeten ufak taşlardan
oluşmaktadır. Fakat taş döşeli alana yapılan bu ekleme, Yapı A’nın
önündeki taş kaplı eğimli yüzeyin (glacis) temeline kadar uzanmamakta
ve güneyde yer alan caddenin diğer tarafında devam etmemektedir. Alanın
kuzey kısmında dokuda seçilebilen düz çizgiler, taşların döşenmesiyle
ilgili bir işçilik yönteminden kaynaklanabileceği gibi döşemenin ikinci
bir kez genişletilmesine işaret ediyor da olabilir; bu soru ancak
temizlenen alanın genişletilmesi ile cevaplandırılabilecektir. Bu
taş döşeli alanın bir cadde ya da yol değil bir açık ya da kamusal
alan olduğu düşünülmektedir.
Temizlik çalışmaları sırasında bu taş döşemenin üzerinde bronz levhalardan
kesilmiş bir çift ibexe ait büyük alt gövde parçaları bulunmuştur.
Aşağıda daha detaylı olarak tanımlanacak olan bu buluntuların, Yapı
B ile Açma 01’in batı sınırına yakın konumda (Şekil 29’un
orta kısmının hemen sağ tarafında) ele geçirildiğini belirtmek yerinde
olur. Yine aynı bölgede altın kaplama başlı küçük bir demir çivi bulunmuştur.
İbex tasvirlerinin üst gövdelerinin daha değerli bir metalden yapılmış
ve anıtsal kapının ahşap bir elemanı üzerine monte edilmiş olmaları
mümkündür. Yapı grubu tamamen yakılarak yok edilmeden önce, bu bezeme
düzeninin söküldüğü ve bronz kısımların değersiz görülerek atıldığı
düşünülebilir.
Taş döşeli alan arazide 1:20 ölçeğinde çizilerek belgelenmiştir. Ayrıca
fotoğraf rektifikasyonu ve çizim amacıyla 1.00 x 1.00 metrekarelik
parçalar halinde fotoğraflanmıştır. Güvenilirlik ve harcanan zaman
ile emek açısından birinciden çok da farklı olmayan bu ikinci yöntem,
büyük taş kaplı alanların belgelenmesi açısından nispeten daha az
yorucu gibi görünmektedir. Aslında ideal olarak rektifiye edilen fotoğraflardan
yapılan çizimlerin arazide yerinde kontrol edilmesi gereklidir, fakat
bu örnekte oluşabilecek tutarsızlıkların arazi çizimleri ile karşılaştırılarak
çözülmesi yeterli görülmüştür.
‘Kabul Salonu’
2000 yılında yapılan deneme kazısında büyük bir dikmeli salon ile
giriş odasından oluşan büyük bir yapının köşesi ortaya çıkarılmıştır.
2002 yılında kazılan yeni bir açma (Açma 02), bu yapıyı daha detaylı
bir biçimde ortaya çıkarmıştır (Şekil 27
ve 32).
Anıtsal kapı, bir ‘Kabul Salonu’ olduğu düşünülen bu etkileyici yapının
merkezi girişinin önünde bulunan geniş tanımlı bir alana açılmaktadır.
Kenar uzunluğu 20 metreyi bulan ana salonun tavanı oyma kumtaşı kaideler
üzerinde yükselen iki sıra ahşap dikme ile taşınıyordu. Her sırada
6 adet dikme kaidesi bulunduğu anlaşılmakla birlikte, kaideler ile
kesme taş kapı söve ve eşikleri daha sonraki bir tarihte çalınmış
ve yerinde yalnızca kırık parçaları kalmıştır. Yine de dikme kaidelerinin
yaklaşık 1.00 m. çapında ve kabartma süslemesiz içbükey ya da içe
kıvrık profilli olduğunu söylemek mümkündür.
İki yana kırık eğimli çatı, çalı demetleri ya da arduvaz ile kaplanmış
olmalıdır. Çatıda, yangın sırasında döşemenin tamamen pişerek sertleşmesine
neden olacak miktarda yanıcı malzeme bulunduğu açıktır; fakat kazılarak
incelenen diğer yapıların aksine burada, üzerine yanan saz ya da ot
kaplamanın izi çıkmış pişmiş toprak çatı örtüsü parçalarına rastlanmamıştır.
‘Kesme Taş Yapı’
‘Kesme Taş Yapı’nın en önemli özelliği, her duvarının iç ve dış yüzünde
yer alan tek bir sıra granit sahte kesme taş kaplamanın varlığıdır;
bunların üzerinde moloz taş dolgulu bir ahşap iskelet sistemi yükselmekte
ve üzeri saz veya ot örtülü bir toprak dam yer almaktaydı (Şekil 33
and 36).
Yapı, doğu cephelerinde geniş merkezi kapı açıklıkları bulunan içiçe
iki odadan oluşmaktadır (Şekil 34
and 35).
Yapının toplam uzunluğunun 15.00 metreye ulaştığı tahmin edilmekte,
toplam genişliğinin ise kapı eşiklerinin orta noktalarının kesin olarak
belirlenebilmesi sayesinde 8.80 metre olduğu bilinmektedir. Güney
ve doğu duvarları 1.00 m., iki odayı ayıran ara duvar ise 1.30 m.
kalınlığındadır. Tüm duvarların altında yer alan taş temellerin, duvarlardan
biraz daha kalın olduğu saptanmıştır.
Daha büyük olan iç oda (Oda 2) kare biçiminde ve yaklaşık olarak 6.80
x 6.80 m. boyutlarındadır; dalgalı ve çok katmanlı toprak döşeme dışında
kazılan alanda başka bir mimari ögeye rastlanmamıştır (Şekil 38).
Daha küçük olan dikdörtgen dış oda (Oda 1) ise 4.90 x 6.80 m. boyutlarındadır.
Doğu duvarında yer alan 3.00 m. açıklıklı merkezi dış kapı ise iki
odayı birbirine bağlayan kapıdan 1.00 m. daha geniştir.
Dış odanın iç çevresinde bir sıra kumtaşı kaplama ve orta kısmında
hafif biçimde yanmış toprak bir döşeme bulunmaktadır (Şekil 36,
37
ve 39).
Bugün hiç bir kalıntısına rastlanmamakla birlikte, özgün düzende yanıcı
bir döşeme kaplama malzemesinin az eskimiş toprak zemini örttüğü ve
kumtaşı kaplamanın paralel kenarlarındaki kabaca yontulmuş kenarlara
oturduğu düşünülmektedir.
Yapı, tek bir sıra sahte kesme taş yüzlü duvar üzerine yerleştirilmiş
bir ahşap iskelet sistemi ile inşa edilmişti. Daha küçük olan dış
odanın saz ya da ot örtülü düz toprak damı, geçtikleri açıklık 5.00
metreyi bulan kirişler üzerinde taşınmaktaydı. Daha büyük olan iç
odada kirişlerin geçmesi gereken açıklık, arada en az bir sıra dikme
bulunmadığı takdirde 9.00 metreye ulaşmaktaydı. Kesme taş blokların
çalınmış olduğu yapının doğu ucu ile iki oda arasındaki merkezi kapının
her iki yanı dışında, duvarlar yaklaşık 0.90 m. yüksekliğe kadar korunmuştur.
Odaların içleri ise duvarların yıkılan üst kısmı ile çatıya ait döküntüler
ile doluydu.
Duvarların ahşap çatkılı üst kısmı toprak ile sıvanmış, granit blokların
yüzü ise sıvanmadan bırakılmıştır. Dış odanın iç çevresinde bir sıra
kumtaşı döşeme kaplaması bulunmaktadır. Granit kesmetaş blok yüzlerinin
üç kenarı hafifçe pahlanmış, alt kenarı ise biraz çıkıntılı bırakılmıştır.
Kapı açıklıklarının iki yanında bulunanlar dahil, kesme taş blokların
bir kısmı çalınmıştır. Yangının neden olduğu yüksek ısı, taşların
büyük bölümünün çatlamasına neden olduğundan, duvar ve döşeme yüzeylerinin
kazıcı hayvanların aktivitesini ve derin köklü bitkilerin büyümesini
engelleyen jeotekstil ile kaplanması ve yeniden toprakla doldurulması
zorunlu görülmüştür.
Kazınmış
İşaretler
Çalışmalarda ortaya çıkarılan kesme taş bloklardan beşinin yüzünde,
anlamı bilinmeyen fakat bilinçli olarak yapıldığı anlaşılan kesme
işaret dizileri olduğu görülmüştür. Yalnızca yapı duvarlarının iç
yüzlerinde rastlanan işaret dizilerinin, bir keski ile kazındığı anlaşılmıştır.
Bu işaretlerin ait olduğu belirli bir alfabe ya da yazı sistemi konusunda
bilgi bulunmamakla birlikte, hiyeroglif olmadıkları düşünülmektedir.
Bu işaret dizilerinden ikisi, dış odanın güney duvarında yer alan
Kesme Taş 2 ve 4’ün yüzlerinde bulunmaktadır (Şekil 40).
Kesme Taş 2 üzerindeki dizi 'O I I I I I I I', rastlananların en uzunu
olan Kesme Taş 4 üzerindeki dizi ise 'O I I I I I I I I I', yani bir
daire ya da eşkenar dörtgeni izleyen yedi ya da dokuz düşey çizik
biçimindedir (Şekil 41,
42
ve 43,
2. ve 4. Bloklar).
İç odada ise üç kesme taş bloğun yüzünde (Kesme Taş 10, 12, ve 14),
daha kısa, basit ve zor seçilen işaret dizilerine rastlanmıştır; bunların
her biri, üçer adet dar ve düşey ya da diyagonal çizikten oluşmaktadır
(Şekil 43,
10., 12. ve 14. Bloklar).
Bu tür kazınmış izler genellikle taşçı işareti olarak nitelendirilmekle
birlikte, bu örnekte işaret dizilerinin yeri ve uzunluğu alışılmıştan
farklıdır.
‘Kapadokya
Kapısı’
Kapı iç geçidinin genişliği boyunca açılan bir kesit sayesinde Demir
Çağı’nda ancak tekerlekli araçların kapıdan geçmesinin mümkün olabileceği
anlaşılmıştır (Şekil 44
ve 45).
M.Ö. 547 yılı dolaylarında gerçekleşen yangının hemen ardından, kapı
bilinçli olarak yıkılmıştır. Keramik kalıntıları ile Bizans Dönemine
tarihlenebilecek daha geç bir zamanda, geçidi dolduran moloz döküntülerinin
bir kısmı temizlenerek hayvanların geçmesine uygun hale getirilmiştir.
Bu dar geçidin batısındaki gevşek moloz döküntülerinin yıkılmasını
engellemek amacıyla iri kırık taşlar yeniden kullanılarak kaba bir
istinat duvarı inşa edilmiştir. Bu durumda, tepenin yamacından kıvrılarak
yukarı Kapadokya Kapısı’na doğru çıkan geniş yol Demir Çağı’na tarihlendirilmektedir.
Kapı iç geçidinin döşemesi taş kaplı değildir ve erozyona uğramış
olan Demir Çağı yüzeyinin şehrin yakılarak yok edildiği günlere ait
odun kömürü parçacıklarıyla kaplı olduğu anlaşılmıştır.
2003 yılında yapılacak daha geniş kapsamlı temizlik ve koruma çalışmaları
için kapıda incelemeler yapılmıştır. Bu program tamamlandığında Kapadokya
Kapısı, sayısı artan ziyaretçiler için önemli ve görsel açıdan etkileyici
bir odak noktası oluşturacaktır (Şekil 46,
47,
48,
49
ve 50).
Buluntular
Keramikler
2002 sezonu kazı çalışmalarında çok az sayıda keramik parçası elde
edilmiştir. Kesme Taş Yapı ile Kabul Salonu’nda topu topu bir avuç
ufak keramik parçası bulunurken, taş döşeli alanlarda dönemlendirmeye
yardımcı olmayan ve yüzeyleri aşınmış parçacıklara rastlanmıştır.
Fakat Kapadokya Kapısı’nda yürütülen çalışmalar sırasında, geçidin
güneybatı köşesindeki erozyon çöküntüsünün içinde rekonstrüksiyonu
yapılabilecek bir adet pişmiş toprak sürahi (Şekil 51)
bulunmuştur. Bu kap kesik bir ağza ve içbükey bir disk tabana sahiptir.
Yüzeyi siyah renkte sırlanmış ve ovularak parlatılmış, üzeri kazınmış
geometrik desenli panellerle bezenmiştir. Benzer ince sürahilere ait
parçalara, daha önce sit alanının başka yerlerinde de rastlanmıştır.
Bronz Fibula
Kapadokya Kapısı’ndaki erozyon çöküntüsünün içinde bir adet de tipik
bronz fibula (Şekil 52)
ele geçirilmiştir. İğnesi kaybolmuş olmakla birlikte, Kerkenes’de
rastlanan diğer metal buluntuların çoğu gibi iyi korunmuş olan bu
parçanın üzerindeki gevşek toprak kalıntıları temizlendiğinde, demircinin
törpüsüne ait izler hâlâ seçilebilmektedir.
Bronz İbexler
Yukarıda da anlatıldığı gibi, Açma 01’deki taş döşemenin üzerinde
simetrik bir çift ibexe ait alt gövde parçaları bulunmuştur (Şekil
53,
54,
55 ve
56).
Parçalar büyük ebatlı olup, tam olan örnek 41 cm. yüksekliğindedir.
Bu durumda boynuzları dahil bütün hayvan tasvirinin yüksekliği 1.00
metreyi geçecek, yani hayvanın gerçek boyutunun hemen hemen üçte ikisine
ulaşacaktır. Mevcut parçalar bir bronz levhadan kesilmiştir. Eksiksiz
olan örnekte, her toynakta birer ve kuyrukta da bir tane olmak üzere
toplam üç çivi deliği bulunmakla birlikte, parçanın üst kısmında deliğe
rastlanmamıştır. Kas ve eklemler hafif kabartmalar ve bir delgi ile
yapılmış gibi görünen çizgi ve eksik daire biçimleriyle vurgulanmıştır.
Birincisi kadar iyi korunmamış olan diğer hayvan tasviri de bütüne
yakındır. Örneğin kuyruklarının biçimleri birbirinden biraz farklı
olan iki figürün tam olarak birbirinin eşi olmadığı kesindir.
Özgün kompozisyonda, şaha kalkmış pozisyonda duran ibexlerin havaya
kaldırdıkları toynaklarının bastığı merkezi bir öge bulunduğu düşünülebilir.
Kerkenes’den çok da uzak olmayan Çorum yakınlarındaki Pazarlı’da bulunan
bezemeli pişmiş toprak karoların üzerinde yakın bir döneme tarihlendirilebilecek
benzer bir kompozisyon örneğine rastlanmıştır.
Hayvan figürlerinin kanatlı olması mümkün görünmekle birlikte, üst
gövdelerinin biçimi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak bu türden
bir düzenleme, özellikle kanatlar başka bir metalden yapılmış olduğu
takdirde, mevcut parçaların neden gövdenin ortasından kesildiğini
açıklayabilir. Öte yandan, kesin bir gösterge bulunmamakla birlikte
her iki hayvan figürünün başlarının da ileriye değil omuzlarının üzerinden
geriye doğru baktığı düşünülebilir. Özgün kompozisyon nasıl olursa
olsun, boynuzların altınla bezenmiş olduğunu düşünmek mantıklı görünmektedir.
Kesme Taş Yapıda Ele Geçen Buluntular
Ne yazık ki, bu özel yapının işlevi konusunda ipucu oluşturabilecek
herhangi bir buluntuya rastlanmamıştır. Yalnızca bir gümüş varak parçası
(Şekil 57),
(burada resmi bulunmayan) çok küçük bir frit boncuk ile ikisi asimetrik
üçgen başlı üç adet demir çivi (Şekil 58)
gün ışığına çıkartılmıştır.
Kemikler
Çoğunlukla daha önceki araştırma sezonlarında elde edilen hayvan kemikleri
üzerinde yaptığı çalışmalar sırasında (Şekil 59)
Vicky Ioannidou, Saray Yapı Grubu’nun taş kaplı eğimli yüzeyinin (glacis)
önündeki açık alanda, aralarında ayı, domuz ve üç farklı tür geyik
bulunan çeşitli yaban hayvanlarına sıkça rastlandığını belirlemiştir.
Dendrokronolojide Kullanılacak Odun Kömürü Kalıntıları
‘Kapadokya Kapısı’ ve Saray Yapı Grubu’nun Anıtsal Giriş Kapısı’nda
yapılan kazılarda, yanmış kirişlere ait büyük odun kömürü parçaları
bulunmuştur (Şekil 60).