K-Home   Geri   İçerik
  << Önceki Sayfa   Sonraki Sayfa >> English
KAPADOKYA KAPISINDAKİ KAZILAR
 

     Kapadokya Kapısı’ndaki (Şekil 91) kazıların 2010 yılında bitirilmesi hedefi, beklenmedik iki keşifle kesintiye uğramıştır. Bu keşiflerin ilki, 11m genişliğindeki arka geçitte bir çift büyük ahşap kapıdan oluşan devasa ahşap bir yapının tabanıyla bitişen taş döşemenin kenarıdır. İkincisi ise, Kapı Avlusu’ndaki çöküntü içinde bulunan ve 2011 de çok dikkatli belgeleme ve kaldırma gerektirecek bir yangın kurbanıdır.
     Kapının ön yüzünde, Doğu Kulesi ve şehir duvarlarının kesişme noktasında kayda değer yeni sonuçların ve şevin bir bölümünün tam olarak açığa çıkarılması tümüyle başarılı olmuştur.

     Kapı Avlusunun Kazısı
     Geriye kalan döküntünün derinliğini saptamak için Mayıs ayında Kapı Avlusu’nun kuzey duvarına paralel bir şeridin kazılması mümkün olmuştur (Şekil 92). Kapı Avlusu’nun duvarlarından zemine düşen büyük taşlar (Şekil 93), yıkım sırasında zeminde ezilmiş olabilecek ögelerin kurtarılmasını kolaylaştırmak için dikkatlice kırılmıştır.
     Kapı Avlusu’ndaki kazılar kaldığı yerden, 2010 Eylül’ünün sonunda devam etmiştir ve hedef geriye kalan dolgunun tamamının kaldırılmasıdır. Çalışma, bazı taşların çok iri olmasıyla beraber ilk düşenlerin balçık kuma derince gömülmeleri bakımından zor olmuştur (Şekil 94). Açmanın kuzey kenarına elde taşınarak yığılan taşlar, buradan tek tek yüklenerek ya da elle kepçe kovasına yerleştirilerek mekanik bir kepçe yardımıyla kaldırılmıştır. Bu şekilde ağır vasıtanın döşeme zeminin üzerine çıkması engellenmiştir. Taşların çoğundan restorasyon çalışmalarında yararlanılırken, geriye kalanlar gelecekte restorasyon ya da koruyucu duvarların inşasında kullanılmak üzere bir köşeye yığılmıştır.
     Eylülde, kazıya kalındığı yerden devam edildiğinde (Şekil 95), tüm alandaki taş döküntü mümkün olduğu kadarıyla yalnızca en alt taş sırası yerinde bırakılacak şekilde kaldırılmıştır. Bu süreç, Orta Kulenin tepesinden düşen kumtaşı blokların konumlarını kaydetmek; yangın ve çökmelerle ağır bir tahribata uğramasına rağmen, avluya yerleştirilmiş muhtemel herhangi bir tertibatın fark edilebilmesini sağlamak ve son olarak taş döküntünün en alt sıra taşlarının hemen altında yatan, ana tahribattan kalmış olabilecek ögelere olabildiğince az zarar verilerek dikkatlice kaldırılabilmesi için izlenmiştir (Şekil 96 ve 97).
     Temizlik, en içerideki kısımda kuzeydoğu köşesinde başlamış ve açmanın kuzeybatı sınırına ilerlemiştir. Kazılar Orta Kule civarına ulaştığında, duvarı destekleyen dolgu kaldırılmadan önce öne meyletmiş üst taş sıralarının geriye kaydırılması gerekmiştir (Şekil 98). Duvarın açığa çıkarılan kısmı taşlar kaydırılmadan önce dikkatlice fotoğraflanmış ve belgelenmiştir. Duvarın sağlamlığı, tahribat yangınında yanıp kül olmuş ahşap hatılların bulunduğu boşluklardan ötürü tehlikedeydi (Şekil 99).
     Kapı Avlusu’ndaki dolgunun tümü, zemin üzerine yıkılmış olan iri taş seviyesine kadar temizlenmiştir. Granit kayalar daha sonra dikkatle taşınmıştır ancak kumtaşı bloklar yerinde bırakılarak kaydedilmiştir (Şekil 100). Orta Kulenin köşelerinden düşen tek bir dizi sarımsı kumtaşı bulunmuştur. Yanıklar, kumtaşı bloklarının ahşaplar üzerine yerleştirildiğini işaret etmektedir. Ne blokların büyüklükleri, ne alet izleri ne de yüzey rötuşları bu taşların nasıl dizildiklerine dair herhangi bir bulgu sağlamamaktadır. Taş döşeme, Orta Kulenin kuzey köşesi ve Kuzey Kulenin güney köşesi arasında hafif bir kenar eğrisiyle uzanarak genişlemektedir (Şekil 101). Yıkım tabakası, duvarlar yıkıldığında aşağıdaki kumlu balçık yüzeye yapışmış yanık maddelerin ince ve dağınık tabakasından başkası değildir. Kazılan alanın kuzey ucuna doğru gidildikçe daha az miktarda taş ve balçık kum birikimi olduğu veya balçık kum birikiminin hiç olmadığı görülmüştür.
     Hem Kuzey Kulesinin güney köşesi hem de Orta Kulenin kuzey köşesi geçen kış kısmen yıkılırken, sezonun sonunda yağan yoğun yağmur, Orta Kulenin duvarlarının kuzeybatı yüzünü yıkmıştır. Orta ve Doğu Kulelerini birbirine bağlayan duvarın üst tarafında ve Orta Kulenin beden duvarı yüzlerinde acilen gereken onarım çalışması, güz kazı sezonunun son birkaç gününü eziyete çeviren şiddetli yağmurlar yüzünden bırakılmıştır.

Açma TR13
     Kapı Avlusundaki tüm çalışmalar, kuzeybatı yönünde genişleyen, stelin dikildiği basamakların tabanının 1m kadar arkasına uzanan taş döşemenin kuzey sınırını ortaya çıkarmayı amaçlayan Açma TR13 içerisinde yürütülmüştür (Şekil 102). Taş döşeme, bir çift ahşap kapının yerleştirilebileceği büyük yanık bir ahşap yapının temellerinde son bulmaktadır (Şekil 103).
     Kazılan tüm duvar yüzlerinin belgelenmesi, kontrol noktalarıyla koordinatları doğrulanmış dijital fotoğraflarla gerçekleştirilmiştir (Şekil 104); ancak yağmur ve duvarın çökmesi taş döşemenin tamamının belgelenmesini engellemiştir. Duvar çökmesi ile döşemenin bir kısmı kapanmıştır ve üzerindeki gevşek moloz dolguyu güçlendirmeden yeni düşen taşları kaldırmaya yönelik herhangi bir girişim, tedbirsizlik olarak değerlendirilmiştir.
     Kapı Avlusu’ndaki ezilmiş ve kötü korunmuş insan kalıntıları kısmen güçlendirilmiş ve ardından koruyucu bir toprak tabakasıyla kaplanmıştır; çünkü hava koşulları ve diğer yüksek duvarların sağlamlık durumları hakkındaki kaygılarımız birleşince çok ağır giden ve dikkatle yapılması gereken temizlik çalışmasının gerçekleştirilmesi mümkün olmamıştır (Şekil 105).

     Kapı İnşası
     Duvar yüzünde düzenli taş sıraları yoktur ancak ahşap hatılların yerleştirilmesi için belirli aralıklarda yüzeyleme gerekli olmuştur (Şekil 106). Taşlar, çekiç kullanılarak kabaca bir miktar şekillendirilmiştir ancak yüzlerinde düzeltme yoktur. Bu gözlem, temel yüzünün iri taşlarında çekiçle dövme ya da sivri bir aletle şekillendirme işlemini, eğimli ışığın açığa vurduğu ön girişin hemen sağında ve solunda bulunan taşlar dışındaki yerler hariç, taş kaplı şev için de geçerlidir. Duvar ve şev yüzeyleri ağır derecede çatlamıştır. 2010daki restorasyonun taş duvar ustaları, yetenekli zanaatkarların taşları gerekli yerlere oturtmak için sadece basit ağır çekiçler kullanarak ne denli hızlı bir şekilde biçimlendirdiklerini göstermiştir.
     Ahşap hatıllar tüm duvar yüzlerinde yaklaşık 1m arayla yerleştirilmiştir. Kalas boşlukları 25-30cm arası derinliğinde ölçülürken, taşlardaki çatlak sayıları ve boyutları, kalas büyüklüklerinin değiştiğini işaret etmektedir. Kapı Avlusu’nu çevreleyen komşu duvarlardaki kalas seviyeleri her zaman uyuşmamaktadır (Şekil 107). Avlunun kuzeydoğu kenarı boyunca uzanan duvar kesimindeki hatıllar, hafif meyilli zemini takip etme eğilimindedirler (Şekil 91). Bu yatay kalasların amacı, tek bir taşın yerinden çıkması durumunda duvar yüzlerine sağlamlık kazandırmaktır. herhangi bir duvar bedeninde çapraz kalaslara rastlanmamıştır.
     Yuvarlak ağaç gövdeleri olarak karşımıza çıkan kalaslar yüz taşlarındaki gibi küçük taşlarla yerlerine oturtulmuştur (Şekil 108). Daha iri tomruklar parçalanmış olabilirler. Kömür analizleri, bir miktar ardıçla birlikte, meşe ve karaçam kullanıldığını göstermiştir.
     Hem duvarlardaki hem de taş kaplı şevdeki moloz dolgu çok gevşektir, her halleriyle rastgele devrilmiş gibi görünmektedir. Korunmuş duvar dolgusunun yüksek noktalarında çok iri taşlar görülmüştür. Çöküntü içerisindeki taşların ebatları, duvarların yüksek kısımları içerisinde kullanılan taşların ne boyutlarında ne de büyük taşların oranlarında küçülme olmadığını kanıtlamıştır. Kapı geçidindeki duvar yüzleri, çöküntünün aşağı kesimlerinde nemin olduğu ve ayrıca aralıklı olarak sıvanın yandığı yerlerde korunmuş; iki kat çamur sıva ile kaplıdır. Bu sıvanın duvarı tüm yüksekliği boyunca kapladığı ve bunun büyük çoğunluğunun yangından önce yağmurla yıkanarak avlunun doğu kesiminin kalın balçıklı kumunu oluşturduğu varsayılmıştır (Şekil 109). Ortaya çıkarıldıktan sonra sıva hızla kurumuş ve daha sonra ufalanmış ya da duvar yüzünden düşmüştür.

     Kapı Avlusu ve Ön Geçit İçerisindeki Yüzeyler
     Ön geçidin aşağı kesiminde, kuzeydoğu tarafının bazı yerlerinde ana kayanın yanık yüzeylerden bağımsız olduğu yerler bulunmaktadır. Diğer taraftan, ortaya çıkarılan taş döşeme alanın altında kalan özgün yüzeyler hakkında hiçbir şey bilinmemektedir. Döşenmiş alan, Orta Kulenin güneybatı kenarından enlemesine duran ahşap yapının yanına dikilen stelin bulunduğu merdivenli kaidenin oluşturduğu köşeye uzanmaktadır. Saray Yapı Grubu Anıtsal Girişi’nin döşemesinin erken evresinde de görüldüğü gibi, döşemenin alçak kesimlerini oluşturan kenar taşları, diğerlerinden çok daha büyüktür, şüphesiz ki bu döşemenin en zayıf noktasında herhangi bir taşın yerinden çıkma ihtimalini azaltmak içindir. Doğu kenarı fark edilir şekilde kıvrımlıdır. Özgün döşeme, geçidin kuzeybatı kenarında üst sırası boyunca taşla kapatılmış ve kenarları taştan bir kanalı da içine alarak genişletilmiştir. Ön geçidin aşağısında, kuru bir yaya kaldırımı sağlamış olabilecek, kabaca dikdörtgen taşlardan merkezi bir sırtın yanı sıra, yükselen anakayanın arasında döşeme parçaları ortaya çıkmıştır. Bu alandaki diğer yerlerde küçük çakıllar ve mıcır bulunmaktadır.
     Geçidin ortasında, Orta Kulenin iç kenarının hizasından biraz aşağıda, sığ bir dikme çukuruna benzeyen yuvarlak bir boşluk vardır. Taban taşı sivri bir aletle ufalanarak düzleştirilmiştir ve dolgu gibi görünen ufalanmış taşlar bulunmuştur. Ancak geçidin kenarlarında, bir kapının varlığına kanıt olabilecek benzer hiçbir çukura rastlanmamıştır. Ayrıca çukurun küçük boyutu, yapısal bir işlevi olanaksızlaştırmaktadır. Dolayısıyla, bu ögenin gerçek amacı muamma olarak kalmıştır. Geçidin aşağı kesimin neredeyse tamamı, muhtemelen buzlandığında daha sağlam tutuş sağlayabilecek daha düz bir yüzey oluşturmak için yontulup, çok sıkı kil ve aşınmış granitle doldurularak düzleştirilmiştir. Bu sert kilin altındaki taş yüzey Açma TR12 ilk kazıldığında ortaya çıkarılmamıştır çünkü kazı, şehrin yıkımını temsil eden bu hassas yanık yüzeyde durdurulmuştur.
     Döşeme ilk defa yerleştirildiğinde kenarlar önceki yüzeyden dolayı kabarıktır. Kapı Avlusu’nun güneydoğu boyunca uzanan bu ilk yüzeyinin doğası, 2011de son temizliği gerçekleştirilene dek anlaşılamayacaktır; buna rağmen ilk gözlemler, ezilmiş ve yeniden birikmiş yüzey altı toprağının var olduğunu önermektedir.

     Yangın ve Çökme
     Daha önceden belirtildiği gibi, Kapı Avlusunun büyük bir kısmında ve daha az olmakla beraber ön geçitte oldukça derin bir balçık kum tabakası birikmiştir. Balçık kum tabakası, kapı duvarları çöktüğünde, kuru yaz sezonunun sonunda olunmasına rağmen üzeri ilk defa açıldığı vakit olduğu gibi, nemliydi. Ağır taşlar yüzeye çarptıklarında, kendilerini kısmen bu tabakaya gömmüşlerdir. Balçık kumlu yüzey ve kuzey ucuna doğru taş döşeme, dağınık ince kömür parçacıkları ve duvarlardan düşen yanık sıva ile kaplanmıştır. Yıkım esnasında yüzeyde hiçbir buluntu yoktur. Döşemenin kuzeydoğu kesimindeki siyah lekeler ahşap yapının bir kısmının buraya düştüğünü ve yanmaya devam ettiğini göstermiştir. Büyük kubbe kafalı çivilerle yerine –muhtemelen kapılara– tutturulan geniş bir demir şerit, molozların arasında ele geçirilmiştir.

     Yıkımın Kurbanları
     Şehir ateşe verildiğinde kapı da tutuşturulmuş ve yanarken çökmüştür. 2009da, duvarların, ahşaplar yandığında tek seferde çökmüş olduğu; henüz yanmakta olanlar ahşap kalasların, duvarların hala ayakta duran kesimlerinin içindeki kalaslar ile beraber yıkım çöküntüsüne gömülerek için için yanarak kül olduğu saptanmıştır. Burada iki yıkım kurbanı bulunmuştur. Biri, 2009da ortaya çıkarılan ön geçitten kaçarken ölen orta yaşlı bir kadındır. Henüz tam olarak kazılmamış ikincisi ise, yanan ahşabın ve iri taşların altında ezilip bükülmüştür. Her ikisinin de ne mülkü ne ziyneti vardır.
     Ezilmiş ve kısmen yanmış birey, Kapı Avlusu’nda 2010 kazı sezonunun sonunda bulunmuştur (Şekil 110). Kazı ağır ve yorucu olmuştur (Şekiller 111, 112 ve 113). Görünüşe göre bu kişi duvarlar yıkıldığında anında ölmüştür; önce dizlerinin üstüne ve daha sonra yana doğru kıvrılarak düşmüştür; ancak bu detayların 2011de tamamlanacak kazılarla doğrulanması gerekmektedir. Kurbanın kemikleri, özellikle de kafatası, öncelikli olarak bedenin ıslak balçık kuma eğri büğrü saplanmasından ötürü kemiklerinin birçoğunun kırılma şeklinden ve ikinci olarak da granit içerikli toprağın asitli doğasından dolayı kötü korunmuştur. Kazıların son gününde, kötü hava koşullarında açığa çıkarılan kemikler, kimyasal olarak güçlendirilmiştir. Daha sonra alana keten bezler serilerek, alanın üzeri koruyucu bir toprak tabakasıyla örtülmüştür.
     Yine de kayda değer miktarda detayı açığa çıkarmak mümkün olacaktır. Bu insan kalıntıları Hacettepe Üniversitesi’nden Yılmaz Erdal tarafından çalışılmaktadır. İç avlunun güneydoğu köşesine yakın alanda, başka yıkım kurbanlarının üzerlerinin açılmasını bekliyor olmaları imkansız değildir; ancak bu alanda açığa çıkarılan yanık tabakaların çok ince olmasının bu ihtimali güçleştirdiği düşünülmektedir. Eğer başka insan kalıntıları varsa bile, bu kurbanın kemiklerinden çok daha az korunmuş olarak karşımıza çıkacaktır.

     Doğu Kulenin Temelinde Taş Kaplı Yüzeyi Temizleme Çalışmaları
     Doğu Kule ve Şehir Duvarı kesişiminde 2009da başlayan çalışmalar, taş kaplı şevin ilk aşama restorasyon programı ile bağlantılı olarak bu yıl tamamlanmıştır (Şekil 114 ve 115). Taş kaplı şevin iç köşesinin, zemin taş sırası seviyesine kadar çökmüş olması dolayısıyla, cevaplanamamış sorular yanıt bulmuş ve yeni sonuçlar elde edilmiştir (Şekil 116 ve 117). Bu durum, hem Doğu Kule duvarının kuzeydoğu yüzünün hem de Şehir Duvarının dış yüzünün, temelle beraber birkaç taş sırası dahilinde incelenmesine izin vermiştir (Şekil 118 ve 119). Temel olarak kapı yapısının mevcuttaki sağlamlığını kontrol etmek için yürütülen moloz dolgu ve döküntüsünün temizlenmesi işlemi, inşa teknikleri, yapı malzemesi, dolgu ve çöküş hakkında detayları ortaya koymuştur. Buna ek olarak, inşa süreci ile doğrudan ilişkili az miktarda seramik ve kemik açığa çıkarılmıştır. Moloz dolgu, güvenlik tedbiri olarak dik duvarın temeline kadar temizlenmemiş fakat duvar yüzlerinin toprak altına devam edip etmediğini görmeye yetecek kadar bir derinlikte temizlenmiştir.

Doğu Kule Temelinde Yürütülen Taş Kaplı Şevin Temizlik Çalışmalarının Sonuçları

Güvenilir sonuçlar aşağıdaki gibi listelenebilir.

  1. Şehir duvarı temelinden duvarının en yukarısına kadar Doğu Kule ile bitişmektedir.

  2. Kule ve Şehir Duvarının taş yüzleri zemin seviyesinden başlayarak inşa edilmiştir ki bu durum örneğin Saray Yapı Grubu’nun taş kaplı şevinde görüldüğü gibi özgün zemin seviyesinin biraz üzerinden başlayan moloz dolgudan farklıdır. Bu açıdan giriş kapısının geçidinin ön tarafında duvarlar ve taş kaplı şevin doğrudan sert yüzey altı toprağı ve yer yer yüzeyde olan anakayanın üzerine inşa edilmiş olması kayda değerdir.

  3. Ahşap hatıllar tüm duvar yüzlerinde düzgün ve yaklaşık bir metre aralıklarla duvar temellerinden yukarıda yerleştirilmiştir. Bu nedenle daha alçaktaki hatıllar taş kaplı şev tarafından gizlenmiştir. Yine de birleşen duvar yüzlerindeki hatılların konumlarının seviyeleri örtüşmemektedir.

  4. Taş kaplı şevin temel taşlarında istenilen eğim, taş kaplı şevin önünden hafifçe dışarı çıkan nispeten küçük yerleştirme taşları vasıtasıyla oluşturulmuştur. Bazı yerlerde bu taşlar temel hendeğinin içine oturtulmuştur. Temel hendeğinin ve/veya yerleştirme taşlarının devamlılığı, taş kaplı şevin Kuleden Şehir duvarı boyunca tek seferde inşa edildiğinin göstergesi olmuştur.

  5. Taş kaplı şevin inşasının detayları açığa çıkarılmıştır. Taş kaplı şevin Doğu Kule’nin güneydoğu yüzüne dayanan kesiminin geçici olarak bitirildiği ve iki aşamada inşa edildiği görülmüştür. İlk aşamanın en üst seviyesi şevden neredeyse kule duvarına kadar uzanan, enine geniş bir taş ile belirlenmiştir ki bu durum Şekil 118de gözlenebilir. Enlemesine duran taşın yukarısında, fark edilir oranda değişen yapı karakteri ise ikinci aşamayı temsil etmektedir. En üstte birkaç santimetre uzunluğunda, minerallerden ötürü siyah lekelenmiş taşların yukarısında kalan kısım günümüze aittir. İçteki köşenin etrafında, taş kaplı şevin Şehir Duvarına yaslandığı kısım da buna benzemektedir ancak çok daha eğreti olarak bitirilmiştir. Bu şekilde oluşan köşedeki alan, doldurulmadan önce çöp dökmek ve belki de yemek hazırlamak üzere (Şekil 119) kullanılmış gibi gözükmektedir.

  6. Yukarıda tarif edildiği gibi, taş kaplı şevin iç köşesi kayarak temel taşlarına kadar çökmüş olarak bulunmuştur ve kulenin doğu dış köşesi de aynı şekildedir. Taş kaplı şev boyunca bazı yerlerde ve özellikle Doğu Kulenin ön tarafı civarında, kimi taşların üst kısımları arkadaki yapının ağırlığından ötürü dışarı itilmiştir. İç ve dış köşelere ait bir ya da birkaç taşın bu şekilde kayması ve üst noktasının bu denli ileri itilmesine sebebiyet vererek, taş kaplı şevin bütününün aşağı doğru kaymış olması kuvvetle muhtemeldir. Geçici bitişlerde moloz dolgunun neredeyse dik olması yapının çökmesinde önemli bir etken olabilir. Diğer etkenler ise şüphesiz savunma duvarlarının, üstüne temellendirilmiş olduğu nemli balçık kuma gömülmesi ve köşenin moloz dolgusunun alt tarafında yumuşak çöp ve balçık katmanlarının bulunmasıdır. Herhangi bir depremin yapının çöküşündeki muhtemel etkisi ise umut verici olduğu kadar meçhuldür.

Bu keşiflerin sonuçlarından varılabilecek önemli hükümler aşağıda özetlenmiştir.
  • Taş kaplı şevin çöküşü bir saldırı sonunda olmamıştır. Bu durum, hem Doğu Kuleye hem de Şehir Duvarına ait dik duvar yüzeylerinin tam yüksekliğinde korunmuş olmasından anlaşılmaktadır.

  • İç köşenin çöküşü ya şehrin yanmasından önce ya da şehir yangını esnasında gerçekleşmiştir. Bu durumu Doğu Kulenin kuzeybatı yüzündeki ahşap kalasların yanmış olması ve duvar yüzlerinde görülen yanık izlerinin miktarı göstermektedir.

  • Özellikle Şehir Duvarının ön tarafında olmak üzere taş kaplı şevin, sonraki dönemde hayvanların otlatılması için, çökmüş olan köşesindeki duvarın üzerinden 2010a kadar kullanımda olan patikanın açılarak kullanılması nedeniyle, tam yüksekliğini kaybetmiş olması muhtemeldir.

  • İç köşede, beden duvarı taşlarının arkasında, taş kaplı şev dolgusunun alt kısmında Şekil 119da görüldüğü gibi, az miktarda seramik ve hayvan kemiği içeren balçık kumlu akıntı toprağı ile siyah yanık toprak bulunmuştur. Taş kaplı şevin yüzey taşlarının arkasındaki gevşek moloz dolgunun içindeki -ki bu toprak tabakaları dışında dolgu sterildir- bu toprak tabakalarının, çöp için korunaklı bir köşe ve belki de savunma duvarlarını inşa eden ustaların beslenmeleri ile ilişkili bir yemek hazırlama yeri olduğunu düşünmek muhtemeldir.

  • Taş kaplı şevin yüzeyi ve bütün duvar yüzlerinin en azından bir kat çamur sıva ile kaplanmış olduğu artık kesindir. Çamur sıva olasılığı ilk defa David Stronach tarafından 2000 yılında ortaya atılmış ancak sıvanın yüzeylerden kolaylıkla yıkanıp kaybolacağı düşüncesi nedeniyle şüpheyle karşılanmıştır. Fakat durumun gerçekte şüphe edildiği şekilde olduğu anlaşılmıştır.

  • Taş kaplı şevin önündeki temiz kil tabakası, taş kaplı şevin ilk taş sırasına istenilen eğimi vermek için kullanılmış olan yerleştirme taşlarının üzerine gelmektedir. Bu tabaka şüphesiz duvar yüzlerinden ve taş kaplı şevden zamanla yıkanmış olan çamur sıvadır. İki kalın çamur sıva örtüsü in situ olarak kapının geçidinde ve iç odanın birçok yerinde alt seviyelerdeki taşlar üzerinde veya tabakanın yanmış olduğu küçük alanlarda bulunmuştur. Olasılıkla Doğu Kule ve Şehir Duvarının köşesi dışında, taş kaplı şev yüzünde çamur sıva kalmamıştır. Çamur sıva ahşap hatılların üzerini örterek, dışarı uzanan taşların yerinde tutulmasına yaramış olmalıdır. Aynı zaman da bu pürüzsüz sıva yüzeyi, taş kaplı şevin yüzünü şehre saldıran kişiler için daha sert ve sağlam göstermiş olabilir.

  • Şehir savunmasının uzaktan yaratmış olabileceği görsel etkinin anlaşılmasına dair çamur sıvanın olası kullanımının özel bir anlamı vardır. Savunma duvarları granit yerine, güneş ışığında dikkat çeken açık renkli bir çamur sıvanın rengini yansıtıyor olmalıydı.

     Demir Çağı’nda Kapadokya Kapısı
     Kapadokya Kapısı, Kerkenes’deki yedi şehir kapısından, iç avluya sahip olan tek kapıdır (Şekil 120 ve 121). Plana göre kapı, şehrin geri kalanıyla beraber yanarak yok olduğundaki nihai haliyle, üçü önde ikisi arkada olmak üzere toplam beş adet kuleden oluşmaktaydı. Yeni plan, daha çizilmiş olanların yerine geçmektedir çünkü mümkün olduğunca zemin seviyesinde çizilmiştir. Genel olarak, kapı yapısının birbirinden ayrı elemanları, birbirleriyle iyi hizalanmamıştır. 90 derecelik açılara ender rastlanmaktadır ve var olanlar da yaklaşıktır. Aşağıdaki inişli çıkışlı araziden (Şekil 122) kapıya çıkan yol, giriş geçidinin neden kapı yapısının geri kalanından farklı hizalanmış olduğunu kısmen açıklamaktadır.
     2009 yılı kazı çalışmalarında çizilen kesitler, duvarın 2010 yılında açığa çıkarılan alt kısmını da ekleyecek şekilde güncellenmiştir (Şekil 123 ve 124).
     Güneybatıdaki tarafındaki iki kule, giriş geçidinin güneybatı yüzeyini oluşturarak uzanan duvar tarafından birleştirilmiştir. Benzeri bir duvar, Doğu ve Kuzey Kuleleri birbirine bağlamaktadır. Orta Kule Doğu Kuleye, taş kaplı şevde bir girinti oluşturacak şekilde uzanan geniş bir duvarla bağlanmaktadır ki burada, kapıya kentin dışından yaklaşıldığı vakit, çifte kule varmış gibi gözükmesi amaçlanmıştır.
     Döşemenin çeşitli aşamalarının yönelimleri de sulama kanalının yönü gibi, ne ön geçitle, ne de arka geçit ve Kapı Avlusuyla hizalıdır (Şekil 120). Büyük dikdörtgen Kapı Avlusu, kuzeydoğu ve güneydoğu duvarındaki girintilerle, kapının iç kısmını kaplamaktadır. Bu girintilerin üzerinin kapalı olduğunu öne sürebilecek erken bir iddiayı boşa çıkaracak şekilde, dikey kolonların varlığını destekleyecek bir kanıt yoktur.
     Kapının arka tarafı, Kuzey ve Güney Kulelerin arasında 11m genişliğindeki geçitten oluşmaktadır. Bu arka geçidin önüne doğru, büyük ahşap bir yapının içine yerleştirilmiş, iki kanatlı geniş bir kapı bulunmaktaydı. Bu kapıların genişlikleri, güneydoğu tarafındaki, çıkıntı yapan döşeme taşları ve (henüz kazılmamış) yanık kapı dikmeleri sayesinde anlaşılmaktadır. Arka geçit, şimdilik, döşemenin bittiği yere ve kapılı ahşap yapının temelinin sınırına kadar kazılarak araştırılmıştır; ancak planın, Saray Yapı Grubu’nun anıtsal girişinin bir eşi olması muhtemeldir. Bu durumda, arka geçidin gerisine doğru iki kanatlı kapısı olan ikinci bir büyük ahşap yapıyla karşılaşılabilir. Her durumda, ahşap yapının varlığı, kapıdaki muhafızların bir taraftan diğer tarafa nasıl geçtiği problemini çözüme kavuşturacaktır.
     Kapıların hemen sağ tarafında, ahşap yapıya sırtını dayamış, yarı-ikonik bir idolle taçlanmış, basamaklı bir anıt bulunmaktadır (Şekil 121 ve 123). Kazılar, kapıların sol tarafında aynı yerde, başka bir taş yapının güneybatı yüzeyini ortaya çıkarmıştır. Bu ikinci yapı için 2011 yılında daha aydınlatıcı bir çalışma gerekecektir.
     Anikonik granit bir stel, ikincil döşemenin içine Orta Kule’nin kuzeybatı köşesine dayanmış şekilde, hemen geçidin kenarına -ve stel kaldırıldıktan sonra anlaşıldığı üzereyarım daire biçiminde bir çukurun önüne yerleştirilmiştir (Şekil 125). 2010 kışında kule köşesinin çöküşüyle stel yerinden oynamıştır; bu nedenle stel, Kerkenes Evi’nin Taş Konservasyon Atölyesi’ne kaldırılmıştır.
     Burada tekrar etmekte yarar var ki Kapadokya Kapısı’nın son evresi, Saray Yapı GrubuAnıtsal Giriş’iyle açık benzerlikler göstermektedir. Bunlardan bazıları, içine iki kanatlı büyük ahşap kapının yerleştirilmiş olduğu büyük ahşap yapı, önceki kapı yapılarından farklı bir hizada yerleştirilmiş döşeme taşları ve son olarak, Frig tarzındaki anikonik ve yarı-ikonik idollerdir. Bu bezemeleri, savunma konusundaki kaygılar pahasına, görsel etkilerin ve kült uygulamaların daha fazla önem kazandığı, giderek büyüyen bir güvenlik anlayışını da içermiş olabilecek değişimlerin yansımaları olarak yorumlamak çekici gelmektedir.
     Kapının dışında, Doğu Kule’nin önüne bir yapı -belki de bir ağıl- inşa edilmiş ve taş kaplı şevin bir kısmı tahrip edilmiştir. Her durumda, çamur sıvanın yıkıcı yangından önce yüzeyden akmış olduğu görülmüştür. Önceki evreler daha farklı bakış açıları sunabilir fakat bunları incelemek için döşemeyi kaldırmak gerekebilir ki bu da öngörülmemektedir.

Bir Savunma Yapısı Olarak Kapı
     Özellikle vurgulanmalıdır ki, Kapadokya Kapısı’nın, şehir düşmanlarca ele geçirildiği sırada yağmalanıp yakıldığına dair herhangi bir kanıt yoktur. Bu delil yetersizliği, şehrin direnmeden düştüğü ve şehir terk edilirken kasıtlı olarak vahşice yakıldığı fikriyle ters düşmemektedir. İleriki çalışmalarda şehrin diğer kısımlarının gerçekten saldırı altında olduğunun kanıtlanması imkansız olmasa da, Kapadokya Kapısı’nda hiçbir savaş kanıtına rastlanmamıştır. Bulunan ok uçları ya da diğer silahlar, katledilmiş muhafızlar, kuşatılmış höyükler ve benzeri kanıtlar, Gordion’daki Küçük Höyük’ün kuşatılmış olmasına, Sardis’in yıkılışına ya da Nineveh’te Halzi Kapısı’ndaki katliama ait açık kanıtlarla karşılaştırıldığında; bunların savaş delili olarak yetersiz oldukları görülür.
     Şehrin bakir topraklarda kurulduğu zamanlarda, topografik ayırıcıların üzerinden geçen ve yüksek rakımın doğal avantajlarını kullanarak kapalı bir alan yaratan şehir duvarlarından anlaşılacağı üzere, savunmaya büyük önem verilmiştir. Uzun batı yakasında sadece bir tane olmak üzere çok az sayıda şehir kapısı olması, belki de yedi kilometrelik savunma duvarındaki zayıf noktaları en aza indirme çabasının bir yansımasıdır. Buna ek olarak, burçlarla ve kulelerle güçlendirilmiş olan taş duvarın büyüklüğü, gösterişle birlikte gücün de bir göstergesidir. İşte bu yüzden, Kapadokya Kapısı’nda düşman saldırısına karşı 11m genişliğindeki arka geçit üzerine, yanabilen bir madde olan ahşaptan sadece anıtsal bir yapı inşa edilmiş olması çok şaşırtıcıdır.
     Diğer taraftan, kapının tasarımı bir amaca hizmet etmektedir. Öncelikle, askeri mimarın birincil kaygısı savunmadır. Altı metrelik, çatısız ön geçit, yük hayvanlarının ve tekerlekli trafiğin geçişine olanak sağlayacak genişliktedir. İçeri, geniş açık avluya girdiği anda, arka geçidin önündeki ahşap kapı yapısı sayesinde, saldıran kuvvetin şehre girmesi engellenecektir. Çevreleyen duvar ve kulelerdeki ve tabi ahşap kapıların üstündeki muhafızlar aşağıya ateş yağmuru başlatacaklardır. Böyle bir taktiksel avantajın, kapıları tutan büyük ahşap yapının zayıflığını kapatmak için yeterli olacağı düşünülmüş olmalıdır. Eğer Saray Yapı Grubu Anıtsal Girişi’ndeki sistem doğru bir rehberse, aynı etkileyicilikte ikinci bir kapı yapısı arka geçidin gerilerinde de beklenebilir. Bunun 2011 yılında araştırılması gerekecektir.

Kamusal bir Mekan Olarak Kapı
     İkinci evrede, Kapı Avlusu’nun büyük bir kısmı hafif bir eğimle taş döşelidir. Döşeme arka geçidin üst tarafına doğru, taşlarla hizalanmış ve kısmen taşlarla üstü kapatılmış su kanalının bulunduğu güneybatı kenarına doğru genişletilmiştir. Fakat bu döşeme, ön geçidin kuzeydoğu kenarına doğru ya da Orta ve Kuzey Kulelerin arasındaki çizginin doğusuna doğru uzatılmamıştır. Bu sayede, döşemenin yol benzeri çizgiselliği belirgindir. Taş döşeme, stelin basamaklı kaidesinin tabanına doğru genişletilirken, bu ilave taş döşeme hatta belki de basamaklı anıt başlangıçtaki tasarının birer parçası değildir.
     Saray Yapı Grubu’nun kuzeyinde bulunan ve tahminen sert hava koşullarında hafif yaya trafiği için yapılmış ana caddenin, aşınmış kenarı boyunca yama şeklindeki döşemenin dışında, genel olarak, Kerkenes sokakları taş döşeli değildir. Anıtsal Giriş’te, ilk olarak taş kaplı şevin arkasındaki alana doğru yönlenmiş olmakla beraber, taş döşeme her ana evrede döşenmiştir. Daha sonra döşeme yeniden biçimlendirilmiş ve uzatılmış olarak Kabul Salonu’na yönlenmiştir. Sonunda da, girişi yanlardan destekleyen anıtsal platformların önünde ve aralarında taş kaplı bir avlu oluşturacak şekilde genişletilmiştir. Saray Yapı Grubu’ndaki bu evrelerin her birinde, taş kaplamanın, hayvanlardan ve tekerlekli araç trafiğinden çok, yaya trafiğine yönelik olduğu söylenebilir. Bunun birinci nedeni taşın hayvanların toynakları için yıpratıcı olması, ikincisi ise, hiç tekerlek izinin olmamasıdır. Ayrıca, döşemeli alanlar açıkça bazı kamusal fonksiyonlarla ilişkilidir. Başka yerlerde, mesela şehrin kuzey bölümündeki Büyük Salonun önünde ve kentin aşağı merkezine yakın ‘megaron’ların etrafında, taş döşemeler, duvarla çevrili kentsel blokların içindeki yaya kullanımları için yapılmış gibi görünmektedir.
     Kapadokya Kapısı ve Saray Yapı Grubu’nun arasındaki benzerlikler, ikiz kuleler, taş kaplı şevler, taş zemin döşemeleri, çift kanatlı kapıları taşıyan anıtsal ahşap yapılar ve kült taş idoller olarak sayılabilir. Bu benzerlikler Kapadokya Kapısı’ndaki taş döşemenin trafik akışı sağlamak yerine insanların toplanmaları için mi kullanıldığı sorusunu gündeme getirmektedir. Ancak cevap olumsuz gözükmektedir çünkü Kapı Avlusu’nun önemli kamusal toplantılar için yapılmış olması koşulunda tamamen taş döşenmiş olması beklenirdi.
     Kapı Avlusu’nun insanların toplanması için yapıldığı olasılığına karşı duran başka bir sav daha öne sürülebilir. Döşemenin çoğu ve genel olarak Kapı Avlusu’nun doğu yarısı, ince kumlu kil tabakaları içeren, kalın, temiz bir toprak tabakasının altına gömülmüştür. Hepsi olmasa da, bu tabakanın çoğunun duvar yüzeylerinden ayrılmış çamur sıvadan oluştuğu ortaya çıkmıştır. Bu temiz ve homojen birikintide, çok sayıda insanın sık sık toplanıp gezindiğine dair hiçbir iz yoktur. Döşeme taşlarının belirgin aşınma düzeni (paterni), döşemenin, kapıdan geçen trafiğin akışını sağlamak üzere yapıldığı sonucunu desteklemektedir.

Kült Mekanı Olarak Kapı
     Kapının birincil amacının savunma olduğu ve taş döşemenin ise kamu toplanmaları yerine trafik akışına yönelik olduğu savları yukarıda belirtilmiştir. Bu sonuçlar, kült ögelerin yerlerini, önemini ve kullanımlarını anlamak açısından önemli çıkarımlar sunmaktadır. İki tanesi avlu içinde bulunmaktadır. Biri, Kuzey Kule’nin köşesinde, kapıların hemen sağına yerleştirilmiş ve yarı ikonik idolle taçlandırılmış bir basamaklı anıt; diğeri ise, ön geçide bitişik şekilde Orta Kule’nin köşesine, döşemenin içine yerleştirilmiş tümüyle betimsiz granit bir steldir. Basamaklı anıt, taş döşemeye ekleme yapılmadan önce yerine konmuş olup, anikonik stel, ve muhtemelen arkasındaki çukur, taş döşemenin içine yerleştirilmiştir. Bu stelin tabanı ve onu yerinde tutan döşeme taşları, yukarıda bahsi geçen, kalın (>10cm) ve temiz bir killi kum tabakasıyla kaplıydılar.
     Ayrıca, taş kaplı eğimli yüzeyin ve geçidin güneydoğu köşesindeki iki kumtaşı blokun üzerine oyulmuş grafitiler, benzer yarı-ikonik ve anikonik stellerin yanında başka Frig semboller de göstermektedir.
     Kapıda herhangi bir toplu ibadet uygulamasının olduğuna dair bir kanıt yoktur. Üzerinde oynanmış grafiti, granit stelin elle perdahlanmış üst kısmı, temiz ince kumun birikmesi ve hiç buluntu olmaması toplu ayinle ilgili faaliyetlerin göstergesi değildir. Bunun yerine kanıtlar, bireysel yapılmış dini aktiviteleri desteklemektedir.

 
K-Home   Geri   İçerik
  << Önceki Sayfa   Sonraki Sayfa >> English